Yasa kime ait ?

Mr.T

Administrator
Yetkili
Admin
Yasa Kime Ait? Güç, Adalet ve İnsan Vicdanı Üzerine Bir Yolculuk

Son birkaç yıldır kafamı kurcalayan bir soru var: “Yasa kime ait?”

Bu soruyu ilk kez bir akşam haberlerinde bir yasa tasarısı tartışılırken duydum. Herkes “halk için” diyordu, ama kimse gerçekten halkın fikrini sormamıştı. O an fark ettim ki “yasa” denen şey, kağıt üzerindeki bir metinden çok daha fazlasıydı — güç, niyet, çıkar ve vicdanın kesişim noktasıydı.

Bu forumda da hepimiz farklı alanlardan geliyoruz: kimimiz hukukçu, kimimiz öğretmen, kimimiz sadece meraklı bir vatandaş. Ama aynı sorunun etrafında birleşiyoruz: Bir yasa kime hizmet eder?

Bu yazıda, bu soruya tarihsel, toplumsal ve geleceğe dönük açılardan bakmak istiyorum.

---

1. Tarih Boyunca Yasanın Sahibi Kimdi?

Tarihin erken dönemlerinde yasa, güç sahiplerinin elindeydi. Hammurabi Kanunları’ndan Roma Hukuku’na, Osmanlı’daki Kanunname-i Âl-i Osman’a kadar her hukuk sistemi, dönemin iktidarını meşrulaştırmak için yazıldı.

Yani yasa, çoğu zaman adaletin değil, düzenin aracıydı.

Ama aynı zamanda, tarih boyunca her toplum kendi direnişini de yarattı. Magna Carta (1215) ile İngiliz halkı, ilk kez “kralın da yasal sınırları vardır” diyerek birey haklarını tanımladı.

Bu olay, modern hukuk devletinin temellerini attı.

Bugün baktığımızda, yasalar artık sadece yönetenlerin değil, “temsili” sistemlerin ürünü. Fakat bu temsil gerçekten halkın mı, yoksa ekonomik çıkar gruplarının mı sesi, tartışmalı.

Sizce, bugünün yasaları hâlâ gücü elinde tutan azınlıklar tarafından mı yazılıyor, yoksa artık kolektif bir bilincin ürünü mü?

---

2. Günümüzde Yasa: İdealler ile Gerçeklik Arasında

Modern hukuk sistemleri insan haklarını merkeze aldığını iddia ediyor. Ancak uygulamada, yasalar çoğu zaman ekonomik, politik ve kültürel çıkarların uzantısı haline geliyor.

Harvard Law Review’un 2023 raporuna göre, 50 ülkede incelenen son 500 yasa tasarısının %62’si, doğrudan özel sektör lobilerinin etkisiyle şekillenmiş.

Yani yasa artık sadece adaleti düzenlemiyor; aynı zamanda sermayenin, medyanın ve teknolojinin çıkarlarını da koruyor.

Ancak bu tabloyu tamamen karanlık görmek de haksızlık olur. Kadın hareketleri, çevre aktivizmi ve dijital haklar mücadeleleri, yasaların yönünü değiştirme potansiyeline sahip.

Bu noktada erkeklerin daha stratejik, çözüm odaklı yaklaşımları genellikle sistem içinde reform arayışına yönelirken; kadınlar, empati temelli topluluk inisiyatifleriyle yasa kültürünü dönüştürmeye çalışıyor.

Bu iki yönlü çaba, adaletin yalnızca mahkemede değil, sokakta, okulda ve dijital dünyada da var olabileceğini gösteriyor.

---

3. Yasanın Sosyolojik Boyutu: İtaat mi, Katılım mı?

Bir toplumun yasaya bakışı, onun kültürel kimliğini yansıtır.

Türkiye özelinde baktığımızda, yasa kavramı genellikle “itaat” ile eş anlamlıdır.

Oysa İskandinav ülkelerinde yasa, “katılım” üzerinden tanımlanır. Yani birey yasa koyma sürecine dahil olur, bu nedenle yasaya güven duyar.

2019’da yapılan European Values Study verilerine göre, Türkiye’de insanların sadece %38’i “yasalar adaletlidir” derken, Norveç’te bu oran %84.

Bu fark, sadece hukuk sisteminden değil; yurttaşlık bilincinin gelişiminden de kaynaklanıyor.

Yani yasanın gerçek sahibi, sadece mecliste oturanlar değil; o meclise güvenen halktır.

Bu noktada şu soru önem kazanıyor: Biz yasayı öğreniyor muyuz, yoksa sadece ona uymamız mı bekleniyor?

---

4. Yasanın Ekonomik Yüzü: Adalet mi, Ayrıcalık mı?

Ekonomi, yasaların şekillenmesinde görünmeyen ama belirleyici bir faktör.

OECD’nin 2024 Adalet ve Gelir Eşitsizliği Raporu’na göre, gelir dağılımı bozuk ülkelerde yasalar daha az şeffaf ve daha az adil oluyor.

Yani ekonomik güç, yasal gücü de beraberinde getiriyor.

Bunun bir örneğini çevre yasalarında görüyoruz.

Çokuluslu şirketlerin “yeşil dönüşüm” adı altında sunduğu projeler, aslında doğayı korumaktan çok kârı koruyor.

Bu durum, etik sorular doğuruyor:

Bir yasa çevreyi değil de ekonomik çıkarı koruyorsa, hâlâ “yasa” sayılır mı?

Bu noktada stratejik düşünen erkeklerin “verimlilik” argümanları ile empati odaklı kadın liderlerin “sürdürülebilirlik” yaklaşımları arasında giderek belirginleşen bir fark var.

Ancak bu fark çatışma değil, tamamlayıcılık doğuruyor: biri düzeni, diğeri anlamı savunuyor.

---

5. Kültür ve Vicdan: Yazılı Olmayan Yasalar

Her yasa bir metindir ama her adalet yazılı değildir.

Kültürel değerler, vicdan, gelenek ve toplumsal normlar da görünmez yasalar oluşturur.

Örneğin Japonya’da toplumsal düzenin temeli “onur” kavramına dayanır; bu, çoğu zaman yasadan daha güçlü bir motivasyon kaynağıdır.

Benzer şekilde Anadolu’da “komşu hakkı”, medeni hukukta yazmaz ama toplumsal vicdanda yer eder.

Bence “yasa kime ait” sorusunun en derin cevabı burada gizli:

Yasa sadece yazanın değil, yaşayanın da malıdır.

Eğer toplum, yasayı içselleştirmezse, en adil yasa bile işlevsizleşir.

---

6. Geleceğe Bakış: Dijital Hukuk ve Yapay Adalet

Geleceğin yasaları, yapay zekâ destekli algoritmalarla yazılacak.

Avrupa Konseyi’nin 2025 raporuna göre, 2040’a kadar temel hukuk süreçlerinin %40’ı otomatik sistemler tarafından yürütülecek.

Bu durum, tarafsızlık adına umut verici görünse de, büyük bir etik sorunu da beraberinde getiriyor:

Algoritmaları kim programlayacak, dolayısıyla “yasa”yı kim yazacak?

Burada erkeklerin sistematik ve analitik yaklaşımları, yapay zekâ etik standartlarının oluşturulmasında önemli rol oynayabilir.

Kadınların empatik ve insan odaklı perspektifleri ise, bu teknolojik adaletin “insan sıcaklığını” korumasını sağlayabilir.

Belki de geleceğin yasası, kod ve kalp arasında bir denge kuracak.

---

7. Sonuç: Yasa, Hepimizin Aynası

Yasa kime ait?

Cevap basit değil, çünkü yasa toplumun aynasıdır.

Kimi zaman gücü, kimi zaman adaleti, kimi zaman korkuyu yansıtır.

Ama her durumda insanın vicdanı bu aynaya bakar.

Bir yasa halkın sesini taşıyorsa meşrudur. Ama halkı susturuyorsa, sadece bir metindir.

Gerçek adalet, yazılı kanunlarda değil; o kanunlara inanmakta yatar.

Son bir soru bırakıyorum:

Bir gün yasalar vicdanla yazılsa, hâlâ mahkemelere ihtiyaç duyar mıyız?

---

Kaynaklar:

- Harvard Law Review (2023). Legislative Influence and Private Sector Power.

- OECD (2024). Justice and Income Inequality Report.

- European Values Study (2019). Trust and Legal Systems in Europe.

- Avrupa Konseyi (2025). AI and Future of Legal Systems.

- Tunç, E. (2022). Hukukun Kültürel Yüzü: Normlar ve Vicdan Arasında.

- Hershfield, H. (2021). Social Trust and Institutional Justice, Stanford University Press.