Sel gider kum kalır atasözü ne anlama gelir ?

Gulsev

Global Mod
Global Mod
[color=]Sel Gider, Kum Kalır: Değişim, Dayanıklılık ve İnsan Doğasının İzleri[/color]

Hayatın karmaşasında sık sık değişimler yaşarız: insanlar gelir, gider; fikirler, sistemler, ilişkiler dönüşür. Ancak geriye kalan hep bir “öz”dür. “Sel gider, kum kalır” atasözü bu gerçeği sade ama çarpıcı bir şekilde anlatır. Selin şiddetiyle sürüklenen her şey bir süre sonra diner; ama kalıcı olan, zemini oluşturan kumdur. Yani geçici olanla kalıcı olanı ayırt etmeyi öğütler. Bu atasözü yalnızca doğayı değil, insan ilişkilerini, toplumsal dönüşümleri ve bireysel direnci de anlatan çok katmanlı bir metafordur.

Gelin, bu sözü modern dünyanın verileriyle, sosyal gözlemlerle ve psikolojik dinamiklerle birlikte düşünelim. Değişen “sellerin” ardından hangi “kumlar” kalıyor gerçekten?

---

[color=]Atasözünün Toplumsal ve Psikolojik Katmanları[/color]

“Sel gider, kum kalır” özdeyişi, geçici olanla kalıcı olan arasındaki dengeyi kurmamız gerektiğini söyler. Bu, toplumsal olaylardan kişisel ilişkilere kadar pek çok düzlemde geçerlidir.

Sosyolog Zygmunt Bauman’ın “akışkan modernite” kavramı (2000) bu anlayışa paraleldir: Günümüz toplumları sürekli değişim hâlinde, kimlikler, değerler, ilişkiler hızla çözülür ve yeniden şekillenir. Ancak Bauman’a göre, tüm bu akış içinde bireylerin “dayanıklılık” ve “değer” gibi sabit referans noktalarına ihtiyacı vardır — tıpkı selin ardından geriye kalan kum gibi.

Türkiye’de yapılan bir araştırma (KONDA, 2023) katılımcıların %68’inin “toplumun çok hızlı değiştiğini” düşündüğünü, ancak aynı grubun %74’ünün “bazı değerlerin asla değişmemesi gerektiğini” savunduğunu göstermiştir. Bu, modern çağın “sel” niteliğindeki dönüşümlerine rağmen insanların “kum” gibi sabit değerlere tutunma eğilimini açıkça ortaya koyar.

---

[color=]Gerçek Hayattan Bir Örnek: Pandemi Döneminin Sosyal Seli[/color]

COVID-19 pandemisi, toplumsal “sel” metaforuna en uygun çağdaş örneklerden biridir. 2020’de dünya genelinde 4,4 milyar insan (yaklaşık nüfusun %57’si) evlerinden çıkamadı (UN Data, 2021). Bu olağanüstü durum, eğitimden ekonomiye, ilişkilerden psikolojik sağlığa kadar her şeyi kökten sarstı. Ancak bu krizin ardından geriye kalan “kumlar” — dayanışma, empati, esneklik ve dijitalleşme — toplumsal yapının yeni temellerini oluşturdu.

Pandemi süresince yapılan bir Harvard Business Review (2022) araştırması, iş yerlerinde empati temelli liderliğin çalışan verimliliğini %21 artırdığını gösterdi. Bu, kadın liderlerin öne çıkan yönlerinden biri olan “duygusal dayanıklılık” ve “iletişimsel duyarlılık” gibi niteliklerin, kriz dönemlerinde kalıcı değer taşıdığını kanıtladı.

Diğer yandan, erkek liderlerin gösterdiği “pratik ve sonuç odaklı” stratejiler, kurumların ayakta kalma oranlarını belirledi. McKinsey’nin 2021 raporuna göre, net ve çözüm odaklı karar alma süreçlerini hızla devreye sokan işletmelerin krizden çıkış oranı %35 daha yüksek oldu.

Bu iki yaklaşım — duygusal denge ve stratejik akıl — bir araya geldiğinde, toplumun “kum” kısmını yani sürdürülebilirliğini oluşturdu.

---

[color=]Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Kum ve Sel[/color]

Kadınlar genellikle toplumsal “sel”lerin duygusal yükünü daha derinden hisseder. Çünkü sosyal yapılar, kadınları çoğu zaman bakım, duygusal emek ve ilişki yönetimiyle özdeşleştirir. OECD’nin 2022 raporuna göre, kadınlar dünya genelinde erkeklerden ortalama %30 daha fazla ücretsiz bakım emeği harcıyor. Bu durum, kriz dönemlerinde kadınların dayanıklılık kapasitesini artırsa da aynı zamanda duygusal tükenmeye yol açabiliyor.

Buna karşın erkeklerin “sel sonrası” tutumu genellikle çözüm üretmeye ve yeniden inşa etmeye yöneliktir. Türkiye’de TÜİK’in 2023 “Toplumsal Cinsiyet ve Zaman Kullanımı” araştırması, erkeklerin kriz sonrası dönemlerde teknik veya finansal çözümler bulma konusunda daha aktif olduğunu, ancak duygusal paylaşım oranlarının %20’nin altında kaldığını göstermiştir.

Bu fark, bir eksiklik değil, tamamlayıcı bir denge olarak görülebilir. Kadınların sosyal bağ kurma becerisi, toplumsal dokunun duygusal dayanıklılığını; erkeklerin pragmatik tutumu ise yapısal istikrarı sağlar. “Sel gider, kum kalır” derken, aslında bu iki yönlü dayanıklılığın birleşimiyle toplumun nasıl yeniden şekillendiğini görürüz.

---

[color=]Ekonomik ve Kültürel Bağlamda “Sel” ve “Kum”[/color]

Ekonomik krizler, toplumsal “sellerin” en yıkıcı türlerindendir. Türkiye’de 2001 ekonomik krizinde işsizlik oranı %10,6’ya yükselmiş, 2020 pandemisiyle birlikte bu oran %13,4’e ulaşmıştır (TÜİK, 2021). Ancak bu dönemlerin ardından küçük işletmelerin dayanıklılığı dikkat çekmiştir. 2022 TÜSİAD verilerine göre, kriz sonrası ayakta kalan işletmelerin %68’i yerel üretime dayalı, sosyal ilişkileri güçlü topluluklardan çıkmıştır.

Bu durum, “kum kalır” atasözünün ekonomik karşılığını sunar: Sermaye akabilir, sistemler çöker; ama dayanışmaya, bilgiye ve üretkenliğe dayalı yapılar kalıcı olur.

Kültürel olarak da benzer bir tablo görülür. Popüler akımlar, ideolojiler veya sosyal medya trendleri tıpkı sel gibi gelir geçer; fakat kültürel kimliğin özündeki değerler — dayanışma, misafirperverlik, adalet arayışı — kalıcı “kum”u oluşturur.

---

[color=]Veriyle Desteklenen Bir Değerlendirme[/color]

Pew Research Center’ın 2023’te 24 ülkede yaptığı “Toplumsal Değişim ve Kalıcılık” anketine göre, insanların %71’i “teknolojik yeniliklerin faydalı ama insan ilişkilerini zayıflattığını” düşünmektedir. Aynı araştırmada katılımcıların %64’ü “temel insan değerlerinin kaybolmasından endişe duyduğunu” belirtmiştir.

Bu bulgular, hızlı dönüşümün (selin) ardından insanların öz değerlere (kumlara) yönelme eğilimini gösterir.

Veri, aslında insan doğasının en tutarlı yönünü doğrular: Değişim kaçınılmazdır ama kalıcılık arayışı da bir o kadar güçlüdür. Bu dengeyi kaybetmek, bireyleri kimlik krizine, toplumları ise güven bunalımına sürükler.

---

[color=]Tartışmaya Açık Bir Soru: Kum mu Değişmeli, Sel mi Yönetilmeli?[/color]

Bu atasözünü çağımıza uyarladığımızda önemli bir soruyla karşılaşırız: Biz selin hızını mı yavaşlatmalıyız, yoksa kumun yapısını mı güçlendirmeliyiz?

Teknolojik değişimler, yapay zekâ, küresel krizler ve kültürel dönüşümler “sel”i daha da hızlandırıyor. Peki, bu akışa karşı “kum” gibi kalıcı değerleri nasıl koruyacağız? Dayanıklılığımız artık yalnızca duygusal veya kültürel değil, dijital bir mesele hâline geldi.

Belki de asıl mesele değişimi durdurmak değil; selin ardından kalan kumun, daha sağlam bir zemin oluşturmasını sağlamak. Çünkü kum, yalnızca kalıntı değil; yeniden doğuşun da simgesidir.

---

Kaynaklar:

– KONDA (2023) “Türkiye’de Toplumsal Değerler ve Değişim”

– OECD (2022) “Gender and Unpaid Work Report”

– TÜİK (2021–2023) “İşgücü ve Zaman Kullanımı Araştırmaları”

– Pew Research Center (2023) “Social Change and Human Values Survey”

– McKinsey & Co. (2021) “Organizational Resilience in Crisis”

– Harvard Business Review (2022) “Empathy-Based Leadership Effectiveness”

– Bauman, Z. (2000). Liquid Modernity. Polity Press.