“Mizanına Koysun” Ne Demek? Bir Deyimin Sosyal, Kültürel ve Toplumsal Yansımaları
Selam dostlar,
Bugün, dilimizde sıkça duyduğumuz ama anlamı çoğu zaman üzerine fazla düşünülmeden kullanılan bir ifadeyi konuşalım istedim: “Mizanına koysun.” Çoğu kişi bu sözü “Allah mizanına koysun” şeklinde duymuştur. Genellikle bir vefat, haksızlık ya da içe oturan bir olay sonrası söylenir. Yani kişi, adaleti kendi eline almaktan vazgeçip, ilahi adalete bırakır.
Ama bu ifade, sadece bir “dini temenni” değildir. Aslında “mizan” kelimesi, Arapça kökenli olup “terazi”, “ölçü” ya da “adalet terazisi” anlamına gelir. Dolayısıyla “mizanına koysun” demek, “ilahi adalet terazisinde hakkını bulsun” anlamını taşır.
Bu kadar basit mi peki? Hayır. Çünkü bu deyim, sadece bireysel bir temenni değil; sınıf, cinsiyet, ırk ve kültür gibi sosyal faktörlerin şekillendirdiği bir adalet algısının da dışavurumudur.
Tarihsel Arka Plan: Adaletin Terazisinde İnsan
“Mizan” kavramı, özellikle İslam kültüründe hesap günüyle ilişkilendirilmiştir. Her insanın amellerinin tartıldığı, hak ve haksızlığın ölçüldüğü bir metaforik terazi düşünülür. Bu terazi, aslında insanın içsel vicdanının da sembolüdür.
Osmanlı döneminden itibaren toplumda adalet kavramı hem dini hem de sosyal bir bağlamda şekillenmiştir. Yani “mizan” sadece mahşer terazisi değil, günlük hayattaki ahlaki ölçütlerin de temsilidir. Bu anlayış halkın diline “mizanına koysun” şeklinde yerleşmiştir.
Ancak burada dikkat çekici olan şey, bu sözün çoğu zaman haksızlığa uğrayanların dili olmasıdır. Özellikle toplumda sesi daha az duyulan kesimler — kadınlar, alt sınıflar, etnik azınlıklar — bu sözü “adalet arayışı” değil, “adaletsizlikle başa çıkma” biçimi olarak kullanmıştır.
Toplumsal Cinsiyet Perspektifi: Kadınların Empatik Mizanı
Kadınların bu deyimi kullanma biçimi genellikle daha empatik, duygusal ve ilişkisel bir bağlamdadır. Bir kadının “Allah mizanına koysun” demesi çoğu zaman öfke değil, kırgınlık ifadesidir. Kadın, haksızlık karşısında intikam değil, ilahi adalet umuduna sığınır.
Toplumda kadınların genellikle sistemin dışında değil ama merkezinde görünmeden var olduğu düşünüldüğünde, bu ifade onların sessiz direniş biçimidir. Kadın adaleti talep eder, ama bağırarak değil; vicdan diliyle.
Kadınlar “mizanına koysun” derken aslında “Ben sustum, ama evren unutmaz” der gibidir. Bu, tarih boyunca kadınların adalet mücadelesinin sembolik bir tezahürü haline gelmiştir. Özellikle ataerkil sistemlerde, kadının adalet talebi “sabır” maskesiyle örtülür. Ancak bu söz, o sabrın içindeki direnişi temsil eder.
Erkek Perspektifi: Stratejik ve Çözüm Odaklı Yaklaşım
Erkeklerin “mizan” anlayışı genellikle daha somut ve çözüm odaklıdır. Erkek, adaleti dışsallaştırır — yasada, sistemde, güçte arar. Dolayısıyla bir erkek “mizanına koysun” dediğinde, bu genellikle öfke ve mücadele arasında sıkışmış bir ifadedir.
Bazı erkekler için bu söz “ben uğraşmayayım, hesabını Tanrı görsün” anlamına gelir; bazıları içinse “hak yerini bulacak, bekle” demektir. Yani erkek söyleminde bu ifade, bir tür stratejik geri çekilme anlamı taşır.
Bu fark, aslında cinsiyet rollerinin adalet algısını nasıl biçimlendirdiğini de gösterir: Kadın “mizan”ı duygusal bir sığınak olarak görürken, erkek onu bir sonuç beklentisine dönüştürür.
Sınıf Faktörü: Mizan, Güçsüzlerin Umudu
“Mizanına koysun” ifadesi, en çok alt sınıflar arasında yaşam bulmuştur. Çünkü bu gruplar, genellikle adalete kurumsal yoldan erişemez. Mahkeme, avukat, güç, para — bunlar genellikle güçlülerin elindedir. Dolayısıyla yoksul, ezilen, dışlanan biri için “ilahi mizan”, dünyevi adaletin yokluğunu telafi eden bir umuttur.
Köylerde, tarlalarda, fabrikalarda, sokaklarda bu sözün yankısı aynıdır:
“Yapılan yanına kalmasın, Allah mizanına koysun.”
Bu cümle hem teslimiyet hem de sessiz bir isyan taşır.
Bu bağlamda, “mizan” toplumda bir tür adalet ikamesi haline gelmiştir. Sistemsel adaletin olmadığı yerde, ilahi adalet beklentisi bir denge yaratır. Ancak bu da tehlikelidir; çünkü insanlar gerçek adalet mücadelesinden vazgeçip, kaderci bir pasifliğe sürüklenebilir.
Irk ve Kimlik Perspektifi: Mizan Herkese Eşit mi?
Irk ve etnik kimlik söz konusu olduğunda, “mizan” kavramı bir başka boyut kazanır. Toplum içinde ayrımcılığa uğrayan gruplar için bu deyim, eşitlik talebinin manevi bir formudur. Örneğin, bir Kürt, Alevi veya göçmen, adalete erişemediğinde “mizanına koysun” diyerek kaderini Tanrı’nın terazisine bırakır.
Bu durum, dinin evrensel adalet fikrini güçlendirirken, aynı zamanda sistemsel eşitsizliğin üzerini örter. Yani “mizan” bazen umut olur, bazen de susturucu bir mekanizma.
Bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor:
Gerçek mizan, herkes için aynı ölçüyü mü kullanıyor?
Modern Dönemde Mizan: Dijital Çağda İlahi Adalet Arayışı
Günümüz dünyasında adalet artık sosyal medyada aranıyor. İnsanlar “mizanına koysun” demek yerine, “hesabını Twitter’da soracağız” diyor. Bu dönüşüm, ilahi adalet anlayışından dijital adalet anlayışına geçişin göstergesi.
Ancak dikkat çekici bir şekilde, sosyal medya linçleri de modern bir “mizan” haline geldi. Bir hata, bir cümle, bir görüntü, milyonlarca kişi tarafından tartılıyor. Artık terazi gökyüzünde değil, ekranda.
Bu yeni mizan biçimi, adaletin hızlandığı ama empati ve bağlamın azaldığı bir dönemi temsil ediyor. Kadınlar burada da genellikle empatik savunuculuk yaparken, erkekler “çözüm üretelim, sistemi düzeltelim” gibi daha somut önerilerle geliyor.
Ama soru şu:
Adalet, hızlandıkça mı gerçek oluyor, yoksa anlamını mı kaybediyor?
Sonuç: Mizan, Vicdanın ve Eşitliğin Terazisi
“Mizanına koysun” ifadesi, sadece dini bir temenni değil; aynı zamanda sosyal adaletsizliklere verilen kültürel bir yanıttır. Kadın için empati, erkek için çözüm, yoksul için umut, mazlum için sığınak, güçlü için hatırlatmadır.
Ama asıl mesele şu: Mizanı gökyüzünde değil, yeryüzünde kurabildiğimizde gerçek adaletin anlamı değişecek. Çünkü ilahi terazinin dengesi, aslında bizim vicdanımızda gizlidir.
Son olarak, forumdaki dostlara bir soru bırakayım:
Sizce, “mizanına koysun” demek bir teslimiyet mi, yoksa adaletin en saf hâline inanç mı?
Selam dostlar,
Bugün, dilimizde sıkça duyduğumuz ama anlamı çoğu zaman üzerine fazla düşünülmeden kullanılan bir ifadeyi konuşalım istedim: “Mizanına koysun.” Çoğu kişi bu sözü “Allah mizanına koysun” şeklinde duymuştur. Genellikle bir vefat, haksızlık ya da içe oturan bir olay sonrası söylenir. Yani kişi, adaleti kendi eline almaktan vazgeçip, ilahi adalete bırakır.
Ama bu ifade, sadece bir “dini temenni” değildir. Aslında “mizan” kelimesi, Arapça kökenli olup “terazi”, “ölçü” ya da “adalet terazisi” anlamına gelir. Dolayısıyla “mizanına koysun” demek, “ilahi adalet terazisinde hakkını bulsun” anlamını taşır.
Bu kadar basit mi peki? Hayır. Çünkü bu deyim, sadece bireysel bir temenni değil; sınıf, cinsiyet, ırk ve kültür gibi sosyal faktörlerin şekillendirdiği bir adalet algısının da dışavurumudur.
Tarihsel Arka Plan: Adaletin Terazisinde İnsan
“Mizan” kavramı, özellikle İslam kültüründe hesap günüyle ilişkilendirilmiştir. Her insanın amellerinin tartıldığı, hak ve haksızlığın ölçüldüğü bir metaforik terazi düşünülür. Bu terazi, aslında insanın içsel vicdanının da sembolüdür.
Osmanlı döneminden itibaren toplumda adalet kavramı hem dini hem de sosyal bir bağlamda şekillenmiştir. Yani “mizan” sadece mahşer terazisi değil, günlük hayattaki ahlaki ölçütlerin de temsilidir. Bu anlayış halkın diline “mizanına koysun” şeklinde yerleşmiştir.
Ancak burada dikkat çekici olan şey, bu sözün çoğu zaman haksızlığa uğrayanların dili olmasıdır. Özellikle toplumda sesi daha az duyulan kesimler — kadınlar, alt sınıflar, etnik azınlıklar — bu sözü “adalet arayışı” değil, “adaletsizlikle başa çıkma” biçimi olarak kullanmıştır.
Toplumsal Cinsiyet Perspektifi: Kadınların Empatik Mizanı
Kadınların bu deyimi kullanma biçimi genellikle daha empatik, duygusal ve ilişkisel bir bağlamdadır. Bir kadının “Allah mizanına koysun” demesi çoğu zaman öfke değil, kırgınlık ifadesidir. Kadın, haksızlık karşısında intikam değil, ilahi adalet umuduna sığınır.
Toplumda kadınların genellikle sistemin dışında değil ama merkezinde görünmeden var olduğu düşünüldüğünde, bu ifade onların sessiz direniş biçimidir. Kadın adaleti talep eder, ama bağırarak değil; vicdan diliyle.
Kadınlar “mizanına koysun” derken aslında “Ben sustum, ama evren unutmaz” der gibidir. Bu, tarih boyunca kadınların adalet mücadelesinin sembolik bir tezahürü haline gelmiştir. Özellikle ataerkil sistemlerde, kadının adalet talebi “sabır” maskesiyle örtülür. Ancak bu söz, o sabrın içindeki direnişi temsil eder.
Erkek Perspektifi: Stratejik ve Çözüm Odaklı Yaklaşım
Erkeklerin “mizan” anlayışı genellikle daha somut ve çözüm odaklıdır. Erkek, adaleti dışsallaştırır — yasada, sistemde, güçte arar. Dolayısıyla bir erkek “mizanına koysun” dediğinde, bu genellikle öfke ve mücadele arasında sıkışmış bir ifadedir.
Bazı erkekler için bu söz “ben uğraşmayayım, hesabını Tanrı görsün” anlamına gelir; bazıları içinse “hak yerini bulacak, bekle” demektir. Yani erkek söyleminde bu ifade, bir tür stratejik geri çekilme anlamı taşır.
Bu fark, aslında cinsiyet rollerinin adalet algısını nasıl biçimlendirdiğini de gösterir: Kadın “mizan”ı duygusal bir sığınak olarak görürken, erkek onu bir sonuç beklentisine dönüştürür.
Sınıf Faktörü: Mizan, Güçsüzlerin Umudu
“Mizanına koysun” ifadesi, en çok alt sınıflar arasında yaşam bulmuştur. Çünkü bu gruplar, genellikle adalete kurumsal yoldan erişemez. Mahkeme, avukat, güç, para — bunlar genellikle güçlülerin elindedir. Dolayısıyla yoksul, ezilen, dışlanan biri için “ilahi mizan”, dünyevi adaletin yokluğunu telafi eden bir umuttur.
Köylerde, tarlalarda, fabrikalarda, sokaklarda bu sözün yankısı aynıdır:
“Yapılan yanına kalmasın, Allah mizanına koysun.”
Bu cümle hem teslimiyet hem de sessiz bir isyan taşır.
Bu bağlamda, “mizan” toplumda bir tür adalet ikamesi haline gelmiştir. Sistemsel adaletin olmadığı yerde, ilahi adalet beklentisi bir denge yaratır. Ancak bu da tehlikelidir; çünkü insanlar gerçek adalet mücadelesinden vazgeçip, kaderci bir pasifliğe sürüklenebilir.
Irk ve Kimlik Perspektifi: Mizan Herkese Eşit mi?
Irk ve etnik kimlik söz konusu olduğunda, “mizan” kavramı bir başka boyut kazanır. Toplum içinde ayrımcılığa uğrayan gruplar için bu deyim, eşitlik talebinin manevi bir formudur. Örneğin, bir Kürt, Alevi veya göçmen, adalete erişemediğinde “mizanına koysun” diyerek kaderini Tanrı’nın terazisine bırakır.
Bu durum, dinin evrensel adalet fikrini güçlendirirken, aynı zamanda sistemsel eşitsizliğin üzerini örter. Yani “mizan” bazen umut olur, bazen de susturucu bir mekanizma.
Bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor:
Gerçek mizan, herkes için aynı ölçüyü mü kullanıyor?
Modern Dönemde Mizan: Dijital Çağda İlahi Adalet Arayışı
Günümüz dünyasında adalet artık sosyal medyada aranıyor. İnsanlar “mizanına koysun” demek yerine, “hesabını Twitter’da soracağız” diyor. Bu dönüşüm, ilahi adalet anlayışından dijital adalet anlayışına geçişin göstergesi.
Ancak dikkat çekici bir şekilde, sosyal medya linçleri de modern bir “mizan” haline geldi. Bir hata, bir cümle, bir görüntü, milyonlarca kişi tarafından tartılıyor. Artık terazi gökyüzünde değil, ekranda.
Bu yeni mizan biçimi, adaletin hızlandığı ama empati ve bağlamın azaldığı bir dönemi temsil ediyor. Kadınlar burada da genellikle empatik savunuculuk yaparken, erkekler “çözüm üretelim, sistemi düzeltelim” gibi daha somut önerilerle geliyor.
Ama soru şu:
Adalet, hızlandıkça mı gerçek oluyor, yoksa anlamını mı kaybediyor?
Sonuç: Mizan, Vicdanın ve Eşitliğin Terazisi
“Mizanına koysun” ifadesi, sadece dini bir temenni değil; aynı zamanda sosyal adaletsizliklere verilen kültürel bir yanıttır. Kadın için empati, erkek için çözüm, yoksul için umut, mazlum için sığınak, güçlü için hatırlatmadır.
Ama asıl mesele şu: Mizanı gökyüzünde değil, yeryüzünde kurabildiğimizde gerçek adaletin anlamı değişecek. Çünkü ilahi terazinin dengesi, aslında bizim vicdanımızda gizlidir.
Son olarak, forumdaki dostlara bir soru bırakayım:
Sizce, “mizanına koysun” demek bir teslimiyet mi, yoksa adaletin en saf hâline inanç mı?