Meşale doğal mı ?

Gulsev

Global Mod
Global Mod
Meşale Doğal mı? Bir Kadın ve Bir Erkeğin Farklı Bakış Açısı

Bir gün, eski zamanlarda bir köyde yaşayan Ela, büyük bir meşalenin ışığında yürüyordu. Her adımında, aydınlatılmamış karanlık yerler birer birer görünür hale geliyordu. Ela'nın gözlerinde, bu ışığın bir amacının olup olmadığını sorgulayan bir ifade vardı. "Işık hep var ama aslında karanlık her zaman daha fazla görünür," diye düşündü. Hemen ardından, karşısındaki ağacın köklerine göz attı ve meşalenin ışığının, her zaman bir çözüm değil, bazen de bir sorunun parçası olabileceğini fark etti.

Meşale, tarihte ve toplumsal yapımızda hep bir anlam taşımıştır. Kimi zaman umut ışığı, kimi zaman bir yön gösterici. Ancak, bu ışığın doğallığı, kullanılan yaklaşıma göre farklılık gösterir. Peki, gerçekten meşale doğal mı? Bir ışık kaynağının işlevi, onun çevresindeki insanların ihtiyaçlarına göre mi şekillenir, yoksa aslında içinde bulunduğumuz toplumun tarihsel, kültürel ve toplumsal yapılarından mı doğar?

Ela ve Burak’ın Düşünceleri Üzerinden Işığın Doğası

Ela, köydeki tek kadın mühendis olarak dikkat çekiyordu. Her zaman etrafındaki insanları anlamaya çalışırken, aynı zamanda toplumsal normlara ve kadın olmanın gerektirdiği sorumluluklara karşı koymaya çalışıyordu. Geceyi aydınlatan meşale gibi, her zaman çevresindeki insanlara çözüm odaklı bir yaklaşım sergiliyordu. Kendisini ‘doğal’ hissettiren tek şeyin, yaşadığı zorluklarla mücadele etmek olduğunu biliyordu. Meşale, ona sadece bir ışık kaynağı değil, aynı zamanda ilerlemesi gereken yolu gösteriyordu.

Burak ise Ela'nın tam karşısında duran, fakat tamamen farklı bir bakış açısına sahip bir insandı. O, toplumsal sorunları çözmeye yönelik stratejik düşünceler geliştiren bir liderdi. Onun dünyasında, her şey bir planın ve stratejinin parçasıydı. Meşale, Burak için sadece geceyi aydınlatan bir araç değil, aynı zamanda bir yol haritasıydı. Aydınlık, onun planlarını hayata geçirebilmesi için gerekli olan enerjiyi sağlıyordu. Burak, her zaman en verimli çözümü arayarak bir sorunu çözmeyi amaçlıyordu.

Ela ve Burak, bir gün köyün meydanında karşılaştılar. Ela, meşalenin ışığı altında düşünüp dururken, Burak yaklaşarak “Neden karanlıkta kalıyoruz?” diye sordu. Ela, şaşkınlıkla ona baktı, “Bazen karanlıkta kalmak gerekir, ışık her zaman çözüm değildir. Belki de bazı soruların cevabı, karanlığın içinde gizlidir.”

Burak, Ela’nın söylediklerini düşündü. Bir an için, onun bakış açısını anlamaya çalıştı. “Ama karanlık, sadece engelleri ve tehlikeleri gizler. Işık ise her zaman ilerlemeyi sağlar,” dedi. Ela ise gülümsedi ve “Işık bazen sadece engeli göstermeye yarar, oysa gerçekte çözüm, bu engelleri nasıl aştığınıza bağlıdır” diye yanıtladı.

Meşale: Doğal Bir İhtiyaç mı? Yoksa Toplumun Yüklediği Bir Roller mi?

İnsanlık tarihine baktığınızda, ışığın bir sembol olarak toplumların kültürel yapılarında önemli bir yeri olduğunu görürsünüz. Roma İmparatorluğu’nun zaferlerinde, aydınlık zaferin sembolüydü. Ortaçağ’da ise meşale, hem bir özgürlüğün hem de bir umut ışığının simgesiydi. Ancak bu ışık, her zaman iyiliği simgelemezdi. Zamanla, insanlar ışığı sadece bireysel değil, toplumsal anlamda da bir araç olarak kullanmaya başladılar. Bu, doğal bir gelişim miydi yoksa toplumların kendi yapısını dayatmalarının bir sonucu muydu?

Ela ve Burak’ın arasındaki sohbet de tam olarak burada ilginç bir noktaya evrildi. Ela, insanları anlamanın ve onlarla empatik bir bağ kurmanın, meşalenin ışığından çok daha fazla fayda sağladığını savunuyordu. Oysa Burak, sorunları çözmenin ve insanların yönlendirilebileceği bir planın oluşturulmasının, toplumları daha sağlıklı hale getireceğini düşünüyordu. Ela, “Doğallık, biz insanlara sadece neyi görmek istediğimizi gösterir. Belki de bazen, ışıklarımızı bir araya getirmemiz gerekebilir,” dedi.

Burak, Ela'nın söylediklerine katılsa da, ışığın sadece bir çözüm değil, bazen yanlış yönlendirme aracı olabileceğini düşündü. “Toplumun bizden beklediği ışık, kendi doğru bildiklerimizle çelişiyor. Belki de bu yüzden bazen, ışık tek başına yeterli olmuyor.”

Sonuç: Işığın Gerçek Anlamı

Ela ve Burak’ın sohbeti, herkesin farklı bakış açılarına sahip olabileceğini ve toplumun bize gösterdiği yolun her zaman doğru olmayabileceğini gözler önüne serdi. Meşale, bir ışık kaynağı olmaktan çok, içinde bulunduğumuz toplumun bize yüklediği bir görev gibi göründü. Gerçekten doğal olan, ışığın her zaman bize gösterdiği yolu takip etmek mi, yoksa karanlıkta kaybolmuşken bile gerçekte bulmamız gereken şeyin içsel bir rehber olduğunu anlamak mı?

Hikâyeyi yazarken, her birimizin toplumsal roller ve beklenilen görevlerle nasıl bir ilişkimiz olduğunu düşündüm. Işığın, yalnızca bir araç olabileceğini, ancak bazen karanlıkta da en büyük dersleri aldığımızı kabul etmek gerektiğini fark ettim. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? Işığımız, toplum tarafından mı şekillendiriliyor, yoksa biz mi ona anlam katıyoruz?