İsrail Neden Kuruldu ?

Irem

New member
İsrail Neden Kuruldu?

İsrail’in kuruluşu, 20. yüzyılın en önemli tarihi olaylarından biri olup, uluslararası siyaseti, bölgesel dinamikleri ve dünya tarihini derinden etkilemiştir. İsrail devleti, 1948 yılında, özellikle Yahudi halkının tarihsel bağları ve 19. yüzyıldan itibaren süregelen Siyonizm hareketinin etkisiyle kurulmuştur. Ancak İsrail’in kuruluşu sadece Yahudi halkının isteklerinden kaynaklanmamış, aynı zamanda Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, Orta Doğu’daki siyasi gelişmeler ve İngiltere’nin bölgedeki yönetim biçimiyle doğrudan ilişkilidir.

Siyonizm Hareketinin Doğuşu ve İsrail’in Kuruluşu

İsrail’in kurulmasının arkasındaki en temel faktör, Siyonizm hareketidir. Siyonizm, 19. yüzyılın sonlarına doğru, özellikle Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda yaşayan Yahudi entelektüelleri tarafından başlatılmış bir milliyetçi harekettir. Siyonist düşünürlerin önderliğinde, Yahudi halkının tarihsel vatanı olan Filistin’e geri dönmesi gerektiği fikri güç kazanmıştır. Bu hareketin başlıca amacı, Yahudilerin bir arada yaşayacağı, kendi devletlerini kurabilecekleri bir toprak parçasına sahip olmalarıydı.

Siyonizm, dünya genelindeki Yahudi topluluklarının eşit haklar ve güvenli bir yaşam arayışlarını da tetiklemiştir. Bu süreç, özellikle Avrupa’daki Yahudi nüfusunun artan ırkçı saldırılara ve ayrımcılığa maruz kaldığı bir dönemde daha da belirginleşmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, holokostun etkisiyle Yahudi halkının dünya çapında daha fazla sempati kazandığı bir ortamda, Siyonizm hareketi daha fazla destek bulmuştur.

Birinci Dünya Savaşı ve İngiltere’nin Filistin Mandası

Birinci Dünya Savaşı sırasında, Osmanlı İmparatorluğu'nun toprakları İngiltere ve Fransa arasında paylaştırılmak üzere çeşitli anlaşmalarla bölüştürülmüştür. 1917’de İngiltere, Filistin’de Yahudi yerleşimi için destek veren ve bölgenin yönetiminde söz sahibi olmalarını sağlayacak olan Balfour Deklarasyonu’nu yayımlamıştır. Bu açıklama, İngiltere’nin Filistin’de bir Yahudi "yurt" kurulmasını destekleyeceğini belirtmiştir. Ancak bu destek, aynı zamanda Arap nüfusunun haklarının ihlali ve Filistin topraklarında gerilimlerin artmasıyla sonuçlanmıştır.

İngiltere’nin 1917 Balfour Deklarasyonu’ndan sonra Filistin’deki Yahudi göçü hızlanmış, fakat bu durum Arap halkının tepkisini çekmiştir. Filistin'deki demografik değişim ve İngiltere'nin bölgedeki denetimi, bölgedeki çatışmaları şiddetlendirmiştir.

İkinci Dünya Savaşı ve Holokost’un Etkisi

İkinci Dünya Savaşı ve Holokost, İsrail’in kuruluşu üzerinde çok derin etkiler bırakmıştır. Holokost, altı milyon Yahudi’nin Nazi rejimi tarafından öldürülmesiyle sonuçlanan korkunç bir soykırımdır. Bu trajik olay, dünya çapında Yahudi halkının güvenliğini sağlamak ve onları korumak adına bir devletin gerekliliği fikrini güçlendirmiştir. Holokost sonrası, Batı dünyasında Yahudilere karşı daha fazla sempati oluşmuş ve Siyonist hareketin talepleri daha fazla destek bulmuştur.

Holokost’un ardından, dünya kamuoyu, Yahudi halkının kendi topraklarında yaşamlarını sürdürebilecekleri bir devletin kurulmasını desteklemeye başlamıştır. Bu, özellikle Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 1947 yılında alınan Filistin’in iki devlete bölünmesine dair kararla somutlaşmıştır. BM’nin kararı, Yahudi devletinin kurulmasını onaylamış, ancak Arap ülkelerinin bu karara karşı çıkması, bölgedeki çatışmaların daha da derinleşmesine neden olmuştur.

Birleşmiş Milletler’in Filistin’i Bölme Kararı ve İsrail’in Kuruluşu

Birleşmiş Milletler, 1947 yılında Filistin’i iki devlete bölen bir planı kabul etmiştir. Bu plana göre, Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi devleti ve bir Arap devleti kurulması önerilmiştir. Yahudi devletine 14 Mayıs 1948’de İsrail adı verilmiştir. Bu kararın ardından, Yahudi halkı bağımsızlık ilanını gerçekleştirmiştir. Ancak bu durum, Arap ülkeleri tarafından reddedilmiş ve 1948’de Arap-İsrail Savaşı başlamıştır.

Arap devletleri, İsrail’in kurulmasına karşı çıkmış ve Filistin topraklarında yaşayan Arap halkının haklarının ihlal edildiğini savunmuşlardır. Bunun sonucunda, Arap-İsrail Savaşı patlak vermiş, ancak savaşın sonunda İsrail, topraklarını genişletmiş ve uluslararası alanda bağımsızlığını pekiştirmiştir. Bu olay, İsrail’in kuruluşunun hemen ardından başlayan Orta Doğu’daki uzun süren çatışmaların temelini atmıştır.

İsrail’in Kuruluşuna Karşı Tepkiler ve Arap-İsrail Savaşları

İsrail’in kuruluşu, yalnızca Arap dünyasında değil, dünya çapında çeşitli tepkilere yol açmıştır. Filistinli Araplar, bölgedeki topraklarının Yahudilere verilmesine karşı çıkmış ve kendi ulusal kimliklerinin tanınması için mücadele etmiştir. Birçok Arap devleti, Filistinlilerin haklarını savunmuş ve İsrail’e karşı birleşmiştir. Bu durum, özellikle 1948 Arap-İsrail Savaşı, 1956 Süveyş Krizi, 1967 Altı Gün Savaşı ve 1973 Yom Kippur Savaşı gibi bir dizi askeri çatışmaya neden olmuştur.

İsrail’in kuruluşundan sonraki yıllarda, bölgedeki Arap-İsrail çatışmaları, özellikle Filistinli mültecilerin durumu ve toprak anlaşmazlıkları nedeniyle devam etmiştir. Arap devletlerinin çoğu, İsrail’i tanımayı reddetmiş, ancak 1979 yılında Mısır’ın İsrail ile Camp David Anlaşması’nı imzalaması, bazı bölgesel değişikliklere yol açmıştır.

Sonuç ve Günümüz Durumu

İsrail’in kurulması, Yahudi halkının binlerce yıl süren diaspora yaşamından sonra kendi devletlerini kurmalarına olanak tanımıştır. Ancak, bu durum Filistinlilerin yaşadığı toprak kaybı ve Arap dünyası ile ciddi bir çatışma yaratmıştır. İsrail, kuruluşundan bu yana güvenlik endişeleri, toprak anlaşmazlıkları ve bölgesel gerilimlerle sürekli olarak karşı karşıya kalmıştır.

İsrail’in kurulma süreci, hem bir halkın bağımsızlık mücadelesini hem de Orta Doğu’daki jeopolitik mücadeleyi temsil eder. Bugün, İsrail’in bölgedeki varlığı, hala birçok karmaşık sorunun merkezinde yer almaktadır. Filistin sorunu, Arap-İsrail barışı ve uluslararası ilişkilerdeki değişiklikler, İsrail’in geleceği ile ilgili önemli sorular doğurmaktadır.

Sonuç olarak, İsrail’in kuruluşu, yalnızca bir devletin doğuşu değil, aynı zamanda uluslararası politikada kalıcı etkiler yaratacak bir dönemin başlangıcıdır. Hem Yahudi halkı hem de Araplar için büyük anlam taşıyan bu olay, Orta Doğu’daki çatışmaların, anlaşmazlıkların ve çözüm arayışlarının temelinde yer almaktadır.