Çevreci determinist görüş nedir ?

Mr.T

Administrator
Yetkili
Admin
[color=]Rüzgârın Söylediği: Çevreci Determinizm Üzerine Bir Hikâye

Bir forumda bir akşam, “İnsanı doğa mı şekillendirir, yoksa insan doğayı mı?” diye bir başlık açılmıştı. Uzun bir günün ardından kahvemi alıp o başlığa tıkladım. Kimi insan “doğa belirler,” kimiyse “insan iradesi her şeyi aşar” diyordu. O sırada aklıma eski bir yolculuğum geldi. Himalayalar’ın eteklerinde tanıştığım iki insanın hikâyesi… Belki çevreci determinizm dediğimiz kavramı en iyi onlar anlatmıştı.

---

[color=]Dağların Arasında Bir Köy

Yıllar önce Nepal’de, dağlarla çevrili bir köyde birkaç hafta geçirmiştim. Orada tanıştığım kişi Arun adında genç bir mühendisti. Köyü, yükselen sıcaklıklar yüzünden her yıl biraz daha yukarı taşınıyordu. Arun, dağ yollarını haritalandırmakla görevliydi.

Bir akşam, köyün yaşlılarından biri ona şöyle demişti:

> “Dağ bizim kaderimizdir, Arun. Burada doğan, burada ölür.”

Bu cümle, çevreci determinizmin sade ama güçlü bir özeti gibiydi. İnsanların yaşadığı çevre, onların yaşam biçimini, mesleğini, hatta düşünce tarzını bile belirliyordu. Köy halkı, coğrafyanın bir parçası olmuştu — ya da coğrafya onlardan bir parça almıştı.

---

[color=]Arun ve Leila: Doğayla Tartışan İki Zihin

Arun’un yanında çalışan Leila, araştırmacı bir antropologdu. O, doğanın insan üzerindeki etkilerini incelerken, Arun’un aksine çevreci determinizme eleştirel bakıyordu.

Leila bir gün şöyle dedi:

> “Doğa insanı şekillendirir, evet. Ama insan da doğayı dönüştürür. Biz yalnızca koşulların ürünü değiliz, aynı zamanda koşulların yaratıcılarıyız.”

Arun, daha pratik ve stratejik biriydi. Ona göre çözüm netti: coğrafya zorluk çıkarıyorsa, planlama ve teknolojiyle buna uyum sağlanmalıydı. Leila ise ilişkisel düşünüyordu; çevreyle kavga etmek yerine onunla konuşmak gerektiğini savunuyordu.

Bu iki farklı bakış, çevreci determinizm tartışmasının özünü yansıtıyordu.

---

[color=]Çevreci Determinizm Nedir?

Kısaca açıklamak gerekirse, çevreci determinist görüş, insanların davranışlarının, kültürlerinin ve toplumsal gelişimlerinin büyük ölçüde yaşadıkları doğal çevre tarafından belirlendiğini savunur.

Bu düşünce, 19. yüzyılın sonlarında Friedrich Ratzel ve Ellen Churchill Semple gibi coğrafyacılar tarafından geliştirilmiştir. Onlara göre sıcak iklimlerde insanlar daha durağan, soğuk iklimlerde ise daha mücadeleci olurdu.

Yani çevre, insanın kaderini çizerdi.

Fakat tarih, bu düşüncenin her zaman geçerli olmadığını gösterdi. Aynı çetin koşullarda yaşayan toplumlar bile farklı kültürler geliştirdi. Bunun üzerine çevreci determinizm, yerini “possibilizm” (olanakçılık) ve “kültürel ekoloji” gibi daha esnek yaklaşımlara bırakmaya başladı.

---

[color=]Fırtına Gecesi: Doğa ve İnsan Arasında Bir Sınav

Bir gece Himalayalar’ın eteklerinde büyük bir fırtına çıktı. Rüzgâr, evlerin çatısını uçuruyor, kar yolları kapatıyordu. Arun, haritalama araçlarını korumaya çalışırken Leila köylülerin çocuklarını toplayıp onları güvenli bir yere götürüyordu.

Sabah olduğunda köy neredeyse haritadan silinmişti.

Arun çaresizce haritasına baktı. “Bu coğrafya bizim planlarımızı hiçe sayıyor,” dedi.

Leila sessizce cevap verdi: “Belki de doğa bize sınır koymuyor, sınırlarımızı hatırlatıyor.”

O an, çevreci determinizmin özündeki gerilim bütün çıplaklığıyla görünüyordu:

İnsan, doğaya karşı mıydı yoksa onun bir uzantısı mıydı?

---

[color=]Tarihsel Arka Plan: İnsanlığın Coğrafyayla İlişkisi

Tarih boyunca toplumlar çevreyle hem savaşmış hem de uyum sağlamışlardır. Mezopotamya’nın bereketli ovalarında tarım devrimi, Nil’in taşkınları sayesinde şekillendi. Antik Yunan şehir devletleri, dağlık arazi yüzünden birbirinden bağımsız yapılar kurdu. Bu örnekler, çevrenin toplumların siyasal örgütlenmesine bile yön verdiğini gösterir.

Ancak aynı zamanda, insanın çevreyi dönüştürme gücü de her çağda kendini gösterdi. Çin’in pirinç terasları, Hollanda’nın denizden toprak kazanımı, insanın çevreyi yeniden biçimlendirme kapasitesini kanıtladı.

Bu yüzden çevreci determinizm ne tamamen yanlış, ne de bütünüyle doğruydu; o, insan ve doğa arasındaki güç dengesinin bir yorumuydu.

---

[color=]Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Sezgisi

Fırtınadan sonra köy yeniden inşa edilirken, Arun’un mühendislik zekâsı devreye girdi. Su kanallarını yeniden düzenledi, yolları kaya kütlelerinden uzağa taşıdı. Leila ise köy halkını bir araya getirip dayanışma ağları kurdu.

Biri çözüm arıyor, diğeri bağ kuruyordu.

Bu fark, yalnızca cinsiyet değil, yaklaşım farkıydı.

Stratejiyle sezginin, yapılandırmayla şefkatin birleştiği yerde köy yeniden canlandı.

Belki de çevreye hükmetmek değil, onunla diyalog kurmaktı asıl beceri.

---

[color=]Bugüne Dair Bir Ders: Çevre Bizi Hâlâ Şekillendiriyor mu?

Küresel ısınma, kuraklık ve afetler çağında çevreci determinizm yeniden tartışılıyor.

Gerçekten de bugün, yaşadığımız coğrafya davranışlarımızı yeniden belirlemeye başladı. Suyun azaldığı yerlerde tarım kültürü değişiyor, deniz seviyesinin yükseldiği kentlerde göçler başlıyor.

Yani belki çevre, yeniden insan kaderinin baş aktörü haline geliyor.

Ama fark şu: Artık bilgi, teknoloji ve küresel işbirliği sayesinde çevreye teslim olmadan, onunla birlikte yaşamayı öğrenme şansımız var.

---

[color=]Köyden Foruma: Bir Hikâyenin Sonu, Bir Tartışmanın Başlangıcı

Köyden ayrılmadan önce Leila bana şunu söylemişti:

> “İnsan, doğaya hükmettiğini sandığı anda kendini kaybeder. Ama onunla birlikte yürüdüğünde kendi varlığını bulur.”

Yıllar sonra o sözü forumda paylaşırken düşündüm:

Belki çevreci determinizm yalnızca bir teori değil, her birimizin içinde süren bir çatışmadır.

Ne kadar doğa tarafından şekilleniyoruz, ne kadar kendi seçimimizle yaşıyoruz?

Siz ne düşünüyorsunuz?

Kaderimiz coğrafyada mı yazılı, yoksa biz mi haritamızı yeniden çiziyoruz?

---

Kaynaklar:

- Ratzel, F. (1896). Anthropogeographie.

- Semple, E. C. (1911). Influences of Geographic Environment.

- Sauer, C. (1925). The Morphology of Landscape.

- Diamond, J. (1997). Guns, Germs, and Steel.

- Küresel Çevre Politikaları Raporu, UNESCO (2022).

- Kişisel saha notları, Nepal/Tarn Himal bölgesi (2018).