74. Cannes Festivali’nden notlar

EsraBetül

Member
Son derece sağlam felsefi içeriği ve yenilikçi anlatım lisanı yanında, ülkesinin yöneticilerini sert ve gözü pek bir lisanla eleştirirken derinlikli bir yaklaşımla özelleştiriye de yer veren sinema, büyük salonda samimiyetle, uzun uzun alkışlandı. Galiba, Yahudi ve Arap kökenli izleyiciler biraz utangaç kaldılar!..

İsrail’de yaşayan kıdemli gazeteci/eleştirmen arkadaşlar, ülkelerindeki sol kanat sanatçı ve aydınlarla, ölçülü milliyetçiler içinde bile diyalog kurmanın giderek zorlaşmasından yakınmaktalar. Kökten dinci kesitin getirdiği tehlikeli eğilimlerden de cok dertliler natürel lakin, devlet sayesinde çekilen bir sinemanın bu kadar radikal ve saldırgan bir lisan kullanımından da rahatsız gözüküyorlar.

ORTAK BİR SAPTAMA…

Fakat, siyasi çizgisi Netanyahu devrinden pek farklı olmayan yeni hükümetin de “Ahed’in Dizi”ni yasaklamak üzere taktik bir yanılgıya düşmeyeceğinden; yasakçı, milliyetçi ve yayılmacı zihniyetin kıyasıya eleştirilmesine istek göstererek bunu demokratik bir ülke olmanın yeni bir ispatı diye propaganda aracı bile yapacaklarından da eminler Yahudi dostlar…

Bir ortak saptamamız daha var: Türkiye’de de devlet sayesinde biroldukça sinema çekilmekte ancak durum hayli daha sakin. Hükümet sinsi ya da bariz baskılara, sıkı denetlemelere falan gerek duymuyor bile. Otosansür yetiyor muhalif Türk sanatkarların “politically correct” olmalarına. Dolaylı yollar seçmek, metaforlardan medet ummak zorundalar…

LAPİD’İN SİNEMASI…

Nadav Lapid, şahsen yaşadığı gerçeklerden yola çıkarak çabukla kaleme aldığı senaryoda, İsrail Kültür Bakanlığı’nın yaratıcı özgürlüğünü nasıl sinsice kısıtlamaya, çatlak sesleri susturmaya çalıştığını anlatıyor. kuvvetli İsrail ordusunun, beyinlerini yıkadığı askerleri nasıl manipüle ettiğini, çöl ortasındaki küçük kasabada sahneye koyduğu bir Yunan tragedyasına dönüştürüyor güya… Başta devlet kurumları, her insanın birbirini aldatmaya, manipüle etmeye çabaladığı, kimsenin kimseye güvenmediği, iç savaşlara hamile bu tehlikeli periyotta, direktör çuvaldızı kendine batırmayı da ihmal etmiyor. Sinema da faal bir manipülasyon aracıdır; bu bağlamda, direktörler de aldatıcı olabilir, bin bir tuzak kurabilirler…

2019’da Berlin’de, üçüncü uzun sineması “Synonymes” ile Altın Ayı kazanan genç direktörün, bu defa daha özgün bir anlatım lisanı hedeflerken, yer yer tutuk ve manierist olmaktan kurtulamaması, birinci sefer katıldığı Altın Palmiye yarışında doruğa çıkmasına, herbiçimde imkan vermeyecektir…